Doku

Doku Nedir?

Bitki, hayvan ve insan organlarını meydana getiren, şekil ve yapı bakımından benzer olup, aynı vazifeyi yapan, birbiriyle sıkı ilişkisi olan ve aynı kökten gen hücreler topluluğuna doku denir.

Değişmez Doku : Değişmez dokular meristem dokular tarafından meydana getirilirler. Meristem dokular gibi üreme yetenekleri yoktur. Belli görevlerde ihtisaslaşmış ve buna uygun şekiller almışlardır. Değişmez dokuyu oluşturan hücrelerin genel özellikleri:
  1. Çoğalma yeteneğini kaybetmiş olmak,
  2. Protoplazmaları az olmak ve kofulları bulunmak,
  3. Hücre çeperi kalınlaşmış olmak (sellülöz, lingin, suberin, kitin yapılarak)
  4. Hücreler arası boşluklar olmak
  5. Bazı dokularda hücreler, protoplazma ve çekirdeklerini kaybederek ölü hücreler haline dönüşmüş olmak.
Fizyolojik görevlerine göre değişmez dokular beş (5) gruba ayrılırlar.
  1. Özek Doku - Parankima -Temel Doku :
    1. Bitki organlarındaki boşlukları doldurur.
    2. Daha fazla farklılaşmış olan diğer dokulara yataklık eder.l
    3. Özek dokuyu oluşturan hücreler muntazam yapılı, çok kenarlı ve canlıdırlar.
    4. Çeperleri daima ince, protoplazmaları bol ve çekirdekleri belirgindir.
    5. Hücreler arası basit geçitler bulunur ve hücrelerde bol miktarda plastit vardır.
  2. Koruyucu Doku (Epidermis) : Bitkilerin toprak üstü kısımlarını, dıştan ve tamamen saran dokuya koruyucu doku denir. Genellikle bir (1) sıralı hücrelerden ibarettir. Hücreleri arasında boşluk yoktur. Koruyucu dokunun üstü çoğunlukla mumsu bir tabakayla kaplıdır. Özellikleri:
    1. Hücreleri canlıdır.
    2. Protoplazmaları az, kofulları büyüktür.
    3. Hücre biçimleri girintili çıkıntılıdır.
    4. Hücrelerin dış çeperi daha kalındır. Görevleri ise;
      1. Bitkiyi dıştan gelen mekaniksel etkilerden korumak,
      2. Bitkiyi dıştan gelen parazit ve patojenlerden korumak,
      3. Bitkinin su kaybetmesini önlemek,
      4. Işığın olumsuz etkisinden bitkiyi korumak,
      5. Dış ortamla bitki arasında madde alışverişini sağlamaktır.
  3. Destek Doku : Bitkinin yapısına direnç veren, esneklik, kırılmazlık, sertlik gibi bitki yapısını makanik etkilere karşı dayanıklı hale getiren iskelet sistemine destek doku denir. Pek doku (Kollenkima) ve Sert doku (sklerankima) diye ikiye ayrılır.
    1. Pekdoku (Kollenkima) : Pekdoku gelişmekte olan otsu yada yarı odunsu bitkilerin kök, gövde yada yapraklarında bulunur. Boyları enlerinden daha uzundur. Uçları sivri yada keskin olabilir. Çeperleri selüloz birikmesi ile kalınlaşır. Bu nedenle odunlaşma görülmez. Gerilme ve esneme yetenekleri çok fazladır.
    2. Sertdoku (Sklerankima) : Çeperleri kalın ve odunlaşmıştır. Çeperleri odunlaşmamış olanları da vardır. Bu hücreler şekilleri bakımından iki farklı durum gösterirler.
      1. Sert Doku İpliği : İğ şeklinde iki ucu sivri olanlara denir. Odunlaşmamış hücre çeperi ne kadar kalınsa o kadar sağlamdır. Dokuma, ip, halat gibi.
      2. Taş Hücreleri : Uzun olmayan yaklaşık olarak enleri boylarına eşit olan sert doku hücreleridir. Genellikle odunlaşmıştır. Bitkilerin meyve tohumlarında vardır. Örneğin; kayısı, ceviz, badem, fındık. Bazılarında ise gruplar halinde meyvenin içinde bulunur. Ayva ve armut gibi.. ölü hücrelerdir.
  4. Salgı Dokusu : Salgı doku bitki hücrelerinin metabolizma atıklarının depo edildiği sonra gerekli görüldüğünde dışarı atıldığı bir dokudur. Salgı doku salgı maddelerinin hücrede biriktirilmesine veya hücreden salgılanmasına göre ikiye ayrılırlar.
    1. İntraselüler (Hücre İçi) Salgılar : Hücre sitoplazmasında meydana gelen salgılardır.
      1. Salgı Hücreleri : Sitoplazmasını kaybetmiş ölü hücrelerin bütün (lümünü) iç kısmını doldurmuştur.
      2. Salgı Boruları : Bu borular lateks (süt) denilen beyazımsı sarımsı renkte bir madde bulunur. Lateksin içinde protein, şeker, tanen, madensel tuzlar, enzimler, glikozitler çözülmüş halde bulunur. Kauçuk, reçine, zamk gibi maddelerde süspansiyon halinde bulunur. Yaralanma sonucunda lateks dışarıya akarsa pıhtılaşarak hem yarayı örter hem de içerdiği antiseptik maddeler nedeni ile yaralı bölgeyi bakteri ve mantarlardan korur. Salgı boruları yapılarına göre ikiye ayrılırlar.
        1. Basit Süt Boruları : Sütleğengiller, dutgiller.
        2. Bileşik Süt Boruları : Marul, haşhaş, hindiba
    2. Ekstra Selüler (Hücre Dışı) Salgılar : Hücreler salgıladıkları salgıyı hücre içinde biriktirmeyip hücre dışına çıkartırlar.
      1. Salgı Çeperleri : Portakal türlerinin meyve kabuğundaki yağ cepleridir. Eterik yağ bu ceplerde saklanır. Eterik yağ kokusu ile böcekleri cezbettiğinden dolayı tozlaşmada ve ayrıca buharlaşmayı önlediği için bitkinin su kaybını azaltmada rolü vardır.
      2. Salgı Kanalları : Salgı ceplerinin eksen doğrultusunda üst üste sıralanması ile oluşan uzun kanallardır. Çamgiller familyasının bitkilerinin gövde ve yapraklarındaki reçine kanalları buna örnektir.
      3. Eterik Yağ Salgı Bezleri : Sardunyada görülen salgı tüyleri buna örnektir. Sardunyanın salgı tüyünde baş hücresinin salgısı hücre çeperinden çıkarak kütikula ile çeper arasında toplanır. Hafif bir temas ile kütikula parçalanır ve eterik yağ etrafa yayılır.
      4. Sindirim Bezleri : Böcek kapan bitkilerde protein sindirici enzimleri salan sindirim bezleri vardır. Sindirim bezlerinin görevi sindirim enzimlerini salmak ve aynı zamanda sindirilmiş besinleri emmektir.
      5. Nektaryumlar : Böceklerle tozlaşma yapan bir çok bitkide nektar (bal özü) denen şekerli sıvı salgılayan çoğu kez tüy şeklindeki salgı bezleridir.
  5. İletim (İletken Doku) Dokusu : İletim dokusuna taşıma sistemleri de denir. İletim dokusu bitkide madde taşınmasını sağlar. Tek hücreli ve az sayıda hücreden oluşmuş canlılarda taşıma difüzyon yoluyla olur. Bitkilerin dış yüzeyinin su kaybını engelleyici kitin ve suberin gibi maddelerle kaplanmış olması yeterli değildir. Çünkü bitkilerin yapraklarındaki gözeneklerin kapatılması mümkün değildir. Dolayısıyla bitki fazla miktarda suyu buharlaştırır. Bitkinin buharlaştırdığı suyu yerine koyabilmesi için taşıma sistemleri devreye girmiştir. Bu sistem yüksek bitkilerde damar-boru sistemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sistem kökten yapraklara su nakleden boru şebekesinin yanında yapraklardan köklere besin maddesi taşır. Böylece fotosentez ürünleri sadece yapraklarda kalmayıp bitkide depo edildikleri yerlere taşınabilmektedir. İletim demetleri ise yaprakta oluşan organik bileşenlerin diğer organlara taşınmasıdır. Odun (ksilem) dokusu ve soymuk (ploem) doku olmak üzere iki kısımdan oluşur. İkisi de kökün uç noktasına yakın bir yerden başlayarak tüm gövdeyi geçtikten sonra yapraklarda son bulurlar.
    1. Odun Dokusu : Odun borusu, odun parankiması, odun sklarankiması
      1. Odun Boruları : Değişik boy ve genişliktedir. Bazılarının uçları sivri, çeperleri (lignin) odun özü birikmesiyle kalınlaşmıştır. Kalınlaşmadan kalan kısımlarda ise geçit denen delikler meydana gelmiştir. Geçitler çift taraflı olup komşu hücrelerin su gereksinimini giderir ve iletişimi sağlar. Uç uca bağlanan bu borular uzun kanallar oluşturul. Odun boruları ile odun sklarankiması hücreleri ölü hücrelerdir. İki çeşit odun borusu vardır.
        1. Trake : Daha kalın ve daha kısa borulardır. Üst üste konulmuş gibidir. Birleşme yerlerindeki zar erimiştir fakat halka biçiminde izi bellidir. Çeperi kalındır ve çeper üstünde basit geçitler vardır. Görevi suyun en üst noktaya iletilmesini sağlamaktır.
        2. Trakeidler : Daha ince ve daha uzundur. Uç uca ulalı borular halindedir. İki boru arasında zar vardır. Bu nedenle bölmeli görünürler. Çeperleri kalındır. Çift kenarlı geçitler vardır. Ağaçlarda ve damarlı bitkilerde trake ve trakeidler birlikte bulunurlar. Trakeler suyun on metrelerce yükseğe iletilmesi sırasında sürtünme ve karşı koyma gücünü yenebilecek bir evrime sahiptir. Trakelerin evrimi trakeidlerden daha ileridir. Trakeidler ise evrim bakımından daha ilkel olan eğreltiler ve çamlarda bulunur.
    2. Soymuk Dokusu :Soymuk dokusunun taşıyıcı elemanı kalburlu borudur. Bunun yanında arkadaş hücresi ve etraflarında da soymuk parankiması bulunur. Bunlar soymuk dokuyu oluştururlar. Bu dokuya floem denir. Soymuk boruları, arkadaş hücresi ve soymuk parankiması hepsi canlı hücrelerdir. Kökten aldığı su ve besini en uç noktaya iletir. Kalburlu borularda uzun borular gibi olup uç uca ulanmıştır.  Bu boruların birleşme yerlerinde zar vardır. Zar kalbur gibi deliklidir. Bu delikler bir borudaki maddelerin diğeri ile bağlantı kurmasını sağlar. Kalburlu boruların görevi; Asimilasyon ürünlerini yapraktan başlayarak köklere kadar tüm bitki bünyesine taşımak ve yaymaktır. Kalburlu borulara yapışık olan arkadaş hücrelerinin boyu uzun, çeperleri ince, plazmaları bol, çekirdekleri büyüktür.
*Soymuk Doku : Asimilasyon ürünlerini yapraklardan köklere yani yukarıdan aşağıya, Odun Dokusu ise suyu köklerden yapraklara iletir. Yani aşağıdan yukarıya iletir.

Tüyler : Tüyler koruyucu doku hücrelerinin dışa doğru uzaması ile meydana gelir. Şekil ve büyüklükleri çok değişiktir. Görevi bitkinin su ve ısı kaybını önlemek, bitkilerin hayvanlar tarafından yenmesini engellemektir. Kurak iklim kuşağındaki bitkiler tüylüdür. Tüyler yaprakların alt yüzeylerinde daha fazladır.

Emergens : Gül sürgünleri üstündeki kartal gagasını andıran dışa doğru olan çıkıntılardır (diken). Bitkinin kendisini korumasına yarar.

Stoma (gözenek) : Stomaların görevleri bitkinin gaz alışverişini sağlamak ve bitkinin terlemesini sağlamaktır. Çalışma mekanizması turgor basıncı ile olur. Bulunduğu yer yapraklardır.

Periderm : (Şişe mantarı ticari şeklidir.) Periderm denilen mantar dokunun hücreleri ölüdür. Bunlar bolca suberin maddesi içerirler. Suberin su geçirmez olduğu gibi cansızlığı nedeniyle bitkileri parazit ve patojenlerden korur. Ayrıca suberin maddesi bitkileri dışarının soğuğundan, sıcağından, güneş yakmalarından da korur. Ağaçların gövde ve kalın dallarını kaplayan kabuk denen ölü kısım peridermin çok yıllık birikimidir.

Kovucuk (lentisel) : Epidermis dokusunda bulunan stomalar değişime uğrayarak yerini periderm dokusuna bırakması üzerine kendileri de değişerek yerine kovucuk denen oluşukluklara yol açarlar. Kovucuklar iki ve daha fazla yukarı yaşlardaki sürgün ve dallarda görülür. Küçük sivilceler biçiminde meydana gelirler. En kolay erken ilkbaharda görülürler. O zaman şiştikleri için belirgin durumda olurlar.