Toprak Analizi, Bitki Analizi ve Etkili Gübreleme


Bir besin elementinin toprakta yeterli miktarda bulunduğu halde bitkilerin bu besin elementinin noksan olmasının nedeni nedir?
  1. Çözünürlüğün etkisi, antagonisttik etki
  2. Suyun yetersiz olması
  3. Tuz konsantrasyonunun yüksek olması (tuz bitkilerin su ve suda erimiş besin maddesini almasını engeller)
  4. Topraktaki kökün tahribata uğraması
Bitki Analizi

Bitkinin bir besin elementinden ne kadar yararlandığını anlamamız için bir yöntemdir. Toprakta fosfor var fakat bitkide noksansa bunu analiz ile anlarız. Her üretim döneminde bu analizler yapılmalıdır.

Toprak Analizi

Yetiştirilecek olan bitkinin hangi cins ve miktarda gübreye ihtiyacı olduğunu tespit etmeye yarayan bilimsel bir metottur. Toprak analizi sayesinde; Toprakta bulunan bitki besin maddelerinin hangi cins ve miktarda olduğunu tespit ederek toprağa verilmesi gereken besin maddesi cins ve miktarını bulmak ancak bazı besin maddeleri toprakta yeterli miktarda bulunsa dahi bitki tarafından alınamaz formda iseler bitkiler bu besin maddesinden faydalanamaz. Bu durumu tespit için bitki analizi gerekmektedir. böylece topraktaki besin elementinden bitkinin ne derece faydalanabildiğini tespit edebiliriz. Sağlıklı bir toprak analizi için kurallara uygun toprak örneklerinin alınması önemlidir. Alınacak örnek tüm araziyi temsil etmelidir.
 Amacı : Ne üreteceksek üreteceğimiz bitkinin ihtiyacını belirleyip ona göre bitkinin ihtiyacını karşılamaktır.

Toprak Örneği Alınırken Nelere Dikkat Edilmelidir?
  1. Örnek aldığımız numunenin tüm araziyi temsil etmesi gerekir.
  2. Arazinin değişik yerlerinden numuneler alıp harmanlanarak elde edilen toprak analiz edilmelidir.
  3. Yağışlı ve donlu günlerde örnek alınmamalıdır. (yıkanma artacağından)
  4. Sap, saman, çiftlik gübresi yığılmış ve hayvanların yattığı yerlerden örnek alınmaz. (Besin elementleri toprağa karıştığı için besin maddesi içeriği diğer kısımlara göre yüksek çıkar)
  5. Örnek yaş olarak torbalara konulmalıdır.
  6. Tarla içindeki renk, meyil, toprak derinliği ve bünyesi gibi farklılıklar gösteren her bir yerden ayrı ayrı alınmalıdır.
Etkili Bitki Kök Derinliği

Bitkinin büyümesi için gerekli olan su ve suda erimiş besin maddelerinin (%70)' inin bulunduğu  derinliktir. Bitkiler ihtiyaç duydukları su ve suda erimiş besin maddelerinin (%70) en etkili kısmını (15-20) cm derinlikten alırlar. (Tahıllar:20-25, Şeker pancarı:42, Yonca:60 cm)

Topraktan Numune Alınırken Nelere Dikkat Edilmelidir?
  1. Örnekleme yapılacak alan üzerindeki bitki atıkları temizlenir.
  2. Arazinin tamamını yansıtacak şekilde belirlenen noktalarda kürekle çukurlar açılır ve çukurların kenar (5-10)cm sinden alınan örnekler harmanlanarak (1-2 kg) olacak şekilde temiz bir torbaya konulup üzerine adres, ne ekileceği, örneğin alındığı yer, sulanıp sulanmadığı, önceki yıl ne ekildiği ve önceki yıl verilen gübrelerle numunenin alındığı parselin numarası yazılır. (Analiz yapılmadan verilen gübreler beklenilen faydayı çoğu zaman sağlamamakla birlikte, hatta çevre kirliliğine ve boş yere para harcanmasına neden olur.
Toprak Analizi İçin Numune Nasıl Alınır?

Toprak analizinde dikkat edilmesi gereken en önemli husus aldığımız numunenin tüm araziyi temsil etmesidir. Çünkü aynı arazi içerisinde renk, meyil, toprağın derinliği, yapısı ve işleme şekli gibi değişiklikler görülebilir.
Numunenin alınma zamanını arazinin;
1- Islaklığına,
2-Kuruluğuna,
3- Don Durumuna,
4- Ekim ve Gübre Uygulamasını dikkate alarak,
Sahadan genişlik durumuna  göre en az 10, en fazla 20 noktadan numune alınmalıdır. Bu  şekilde alınan topraklar harmanlanır ve içinden 1-1,5 kg.lık toprak örneği alınarak bir bez veya naylon torbaya etiket bilgileri ile birlikte konularak en kısa sürede analiz yapılacak laboratuvara ulaştırılır.

Tek yıllık tarla bitkileri veya sebze yetiştirilecek alanlardan toprak örneği alınır. Zig-zag  hattın her bir köşesinde oluşturulacak V harfi şeklinde önce 0-30 cm., sonra 30-60 cm., bitkinin durumuna göre  60-90 cm., derinliğindeki çukurlardan örnek alınır. Örnek alınırken çukurun bir yüzeyi düzeltilerek bu yüzeyden 3–4 cm. kalınlığında bir  toprak dilimi alınır. Her derinlik için bu işlem tekrarlanır. Bu örnekler derinliklerine göre ayrı ayrı temiz sert bir zemin üzerinde karıştırılarak homojen hale getirilir. Alınan topraklar derinliklerine göre  ayrı ayrı 1-1,5 kg olacak şekilde  plastik kovada biriktirilir. Etiketleyerek vakit geçirilmeden laboratuvara ulaştırılır.



Karlı Bir Gübrelemenin Şartları
  1. Uygun gübre cinsinin verilmesi,
  2. Bitkinin ihtiyacı kadar gübre verilmesi,
  3. Gübrelerin usulüne uygun şekilde verilmesi
  4. Uygun zamanda verilmesi
  5. Analiz yapılarak eksikliğin doğru teşhis edilmesidir.
Organik Gübre

Ekim dikimden önce hatta dezenfeksiyondan önce verilir. Organik gübreler azot kaybına neden olmamak için toprağa karıştırılarak kullanılır. Seralarda organik gübre daha çok tercih edilir. Sebebi kapalı alanlar oldukları için sıcak olduğu için ve toprağın daha yoğun halde kullanılması tercih sebebidir. Sera toprağında asgari %5-6 organik gübre olması tercih edilir. Oranın arttırılması avantajdır.

İnorganik Gübre

Azot : Bitkinin her dönemde ihtiyaç duyduğundan parçalara ayrılarak değişik dönemlerde uygulanması önerilir.

Fosfor : Bitkinin fosfor ihtiyacının %75'ini gelişiminin ilk %25'lik döneminde gösterir. Köklenmenin başladığı anda verilmesi tercih edilir. Toprak suyunda geç çözüldüğü için erken dönemde verilir.

Potasyum : Olgunlaşmayı teşvik eder. Çiçeklenmeden meyve oluşumuna doğru daha çok kullanılması tercih edilir. T
Tuzluluk sorunu olan toprakta tuzluluğu düşük gübre tercih edilir. Ph'ı düşük toprakta asidik gübre tercih edilir.

Tuzluluk (Çoraklaşma) Nedir?

Özellikle toprağa verilen ve toprakta bulunan tuz içeriğinin belli bir oranın üzerine çıkmasıdır.

Tuzluluğu arttıran sebepler Nelerdir?
  1. Özellikle üst üste kompoze gübreleme yapılan topraklarda tuzluluk artar.
  2. Toprağın ihtiyacının çok üstünde sulanması topraktaki tuzu önce çok derinlere ve daha sonra buharlaşmayla tekrar toprak yüzeyine çıkarır. Buda tuzluluğun artmasına neden olur.
  3. Toprakta bulunan anyon ve katyonların birikmesi
Katyonlar Na (Sodyum), Ca (Kalsiyum), Mg (Magnezyum), K (Potasyum)

Tuzluluk üç şekilde ifade edilir.
  1. Elektriksel Kondaktivite
  2. %  Tuz Konsantrasyonu
  3. Ozmotik Basınç
Çoraklaşmayı Engellemek İçin Neler Yapılmalıdır?
  1. Toprağı yüzeyinden 1-2 (5-6) cm'sini kazıyıp yerine yeni toprak eklemek,
  2. Toprağa humus ilave ederek tuzluluktan kurtarılabilir. Humus toprağın su tutma kapasitesini arttırır.
  3. Drenaj sistemi kurularak, toprağın yıkanması şeklinde tuzluluk azaltılabilir.
Tuzluluk bitki gelişimini olumsuz yönde etkiler, topraktan su ve suda erimiş besin maddesini almasını engeller.
Devamını oku »

Kompoze Gübreler




N-P-K makro besin elementlerinin en az ikisini, bazı durumlarda üçünü bir arada içeren hatta ilave olarak mikro besin elementlerini de içeren kimyasal gübrelerdir. (MAP-DAP-Potasyum Nitrat bu gruba girer)

Fide dikiminden sonra bitkinin azot ve fosfor ihtiyacını karşılamak amacıyla (20-20-0) kullanılır. Bu dönemde bitkinin potasyum ihtiyacı yoktur. Bu gübrenin içinde aynı zamanda kükürt vardır. Azot kaynağı amonyum sülfattır. Kükürt Ph'ı düşürür. Alkali topraklarda kullanılır.


(15-15-15)
Bütün dönemlerde kullanılmakla beraber fide çiçeklenmeye başladıktan sonra meyve oluşuncaya kadar kullanılması tercih edilir. Dengeli bir gübre olduğu için analiz yapılmamış topraklarda her türlü ihtiyacı karşılamak için kullanılır.

(8-24-8)
Şeker pancarı gübresi olarak bilinir. Fosfor ihtiyacını karşılar. Pancarın fosfor ihtiyacı yüksektir. Çiçekçilik ve şeker pancarında tercih edilir. Karanfil, gül gibi çiçeklerde kullanılır. Kavun, karpuz, kabak ve hıyarda iyi netice verir. Kök gelişimini sağlar. Çiçeklenme gelişiminde yardımcı olur. Çiçekçilikte kök ve çiçek döneminde kullanılırken şeker pancarında kök gelişiminde kullanılır.

(26-13-0)
Pamuk gübresi olarak bilinir. Azot miktarı yüksektir. Azotun yeşil aksam üzerinde etkisi çoktur. Pamukta bitkinin çabuk gelişmesini sağlar.

(25-5-10)
Çay gübresi olarak bilinir. Azot oranı yüksek, yeşil aksamının gelişmesini sağlar. (çayda sürgün uçlarının gelişmesini sağlar)

Kompoze Gübrelerin Yararları Nelerdir?
  1. Dengeli gübrelemeye müsaittir.
  2. Birden fazla besin elementi bir arada verilir.
  3. Birden fazla besin elementini bir arada verdiğimiz için işçilik maliyetinden tasarruf sağlanır.
Devamını oku »

Potasyumlu Gübreler


Potasyum Nitrat

İçeriği %46 Potasyum (K2O), %18 Azot
Potasyumlu gübreler içinde daha çok tercih edilir.
Bunun nedeni içindeki nitrattır.
Olgunlaşma (meyve) döneminde çabuk alındığı için nitrat tercih edilir.

Potasyum Klorür (KCL)

İçeriği; %60 potasyum (K2O) içerir.
İçerdiği klorürün  dezavantajından dolayı fazla tercih edilmez.
Klor çok ihtiyaç duyulan bir madde değildir.
Potasyum içeriği en yüksek olan gübredir.


Potasyum Sülfat (K2SO4)

İçeriği; %48-52 K2O (potasyum), %18 S (kükürt)
Ph'ı yüksek olan bir toprağa kullanılırsa Ph seviyesini de düşürmüş oluruz.
İçindeki kükürtten dolayı suda kolay erir.
Sulama suyu ile gübrelemeye uygundur.


ÜRE

İçeriği, %46 azot
Ürenin topraktaki kaybı diğer gübrelere göre çok daha fazladır. Bunu engellemek için üreyi hemen toprağa karıştırmalıyız. Direkt toprak üstünde bırakırsak % 30-40 kayba uğrar. Ürede biüret maddesi vardır. Çimlenmeyi olumsuz etkiler. Üre gübresi serperek uygulamada tercih edilir. Şerit veya banda uygulandığında direkt bitki kök bölgesine uygulandığından bitki buna dayanamaz ve daha çok zarar görür. Serperek uygulamada bitki kök bölgesine gelmediğinden pek zarar görmez. Bantta % 1,2 'ye dayanamazken (kök bölgesine geldiğinden) serpmede %10'a dayanır (kök bölgesine gelmediği için)


Bitkiler fosfor ihtiyacının %75'lik bir kısmını vejetasyon döneminin ilk %25'inde alırlar.
Devamını oku »

Azotlu Gübreler

Amonyum Sülfat (NH4) 2SO4

Asit karakterlidir.
İçeriği: %21 Azot, %24 S (Kükürt), geriye kalan %55 ise dolgu maddesidir.
AS Şeker gübresidir.
Geç alınır, geç yıkanır.
Nem çekme özelliği azdır.
Toprağa karıştırılarak kullanılır.
Taban gübresidir. Genellikle beyaz olduğu gibi değişik renklerde de olabilir.
Kükürt noksanlığı görülen yerlerde kükürt kaynağı olarak kullanılır.


Kalsiyum Amonyum Nitrat (Can) (NH4NO3)2

İçeriği : N (Azot) %25 ila 28 saf azot içerir.
Azotu hem amonyum hem de nitrat formunda alır.
Suda tam çözünür, toprak tarafından tam alınır.
Amonyum ve nitrat birbirlerinin olumsuz etkisini ortadan kaldırırlar.
CAN gübresi içindeki kalsiyumdan dolayı Ph'ı yüksektir. (Topraktaki)
İçindeki kalsiyumdan dolayı bazik karakterlidir.
Can gübresinin Amonyum sülfata göre avantajı, kolay alındığı için  daha çabuk ihtiyacı karşılar.
Dolayısıyla Ph'ı düşük olan topraklarda can gübresi kullanılır ve Ph istenilen orana çıkartılabilir.
Bu gübrelerin nitrattan dolayı çabuk, amonyumdan dolayı devamlı etkisi vardır.
Dezavantajı, nemi çeker kesekleşme yapabilir.
Daha çok üst gübreleme olarak kullanılır.


Amonyum Nitrat (NH4NO3)

İçeriği : %33-34,5 arası N (azot)
Bünyesindeki azotun %50'si amonyum, %50'si nitrattır.
Azot içeriği fazla olduğu için azotu noksan topraklarda kullanılır.
Nem çekme özelliği vardır ve patlama özelliği vardır. Depolanırken dikkat edilmelidir.
Çeltik hariç bütün bitkiler için uygundur.
Uzun yıllar üst üste kullanılmasında (hafif) asitleşme yapar.
Azotu hem anyon, hem de katyon formunda alır.
Tam çözünüp, tam alınır.
Birbirlerinin olumsuz etkilerini ortadan kaldırırlar.


TSP (Trible Süper Fosfat)

İçeriği: %44-52 (P2O5) fosfat formunda fosfor içerir.
Ekim dikimden hemen önce veya ekim dikim esnasında toprağa verilmelidir.
DAP ile rekabet edemediği için kullanımı giderek azalmıştır.
Taban gübresi olarak kullanılır.
Ekim dikimden sonra kullanılması önerilmez.
Az miktarda asit içerir, toz fosfat kesekleşebilir.
Dezavantajı, suda geç ve yavaş çözünmesidir.


DAP Di Amonyum Fosfat (NH4)2 H2 PO4)

İçeriği : %18 Azot, %46 Fosfor
Özellikle buğday taban gübresi olarak kullanılır.
Birden fazla besin elementi içerdiği için kompoze gübre grubuna girer.
18-46 olarak bilinir.
Taban gübrelemesinde TSP den daha uygun olduğu için (Hem amonyum hem de fosfat olduğundan) TSP nin yerini almıştır.


MAP Mono Amonyum Fosfat (NH4 H2 PO4)

İçeriği; %52-55 fosfat, %11-12 amonyum
Seracılığa uygundur.
Kolay eridiği için damlama sulamaya uygundur.



Kaplama Tohum Nedir: Tohumu irileştirmek toprak zararlılarından bir süre de olsa korumak için tohumun bir ilaçla kaplanmasına denir.

Hidroskopik: Nem çekme özelliği olan maddelere verilen addır.

Kireç (Dolamid): Kireç (Dolamid) Saf kireç değildir. Ph'ı yükselten bir maddedir.
Devamını oku »

Hormon Uygulanması ve Kullanım Şekilleri

Hormon : Bitki bünyesinde doğal olarak sentezlenen, büyüme, gelişme gibi yaşamsal faaliyetleri düzenleyen bir maddedir.

Bitki Gelişim Düzenleyici (BDG) : Bitki bünyesinde doğal olarak sentezlenmeyen, hormonların sentetik (kiyasal) olanlarına BDG denir. BDG' ler (5) beş gruba ayrılır
  1. Oksinler : Hücre bölünmesini ve çoğalmasını teşvik ederler. (Hücrenin uzamasını, şişmesini ve kök oluşumunu teşvik eder) Örneğin; İndol Esedik Asit (İAA), İndol Buritik Asit (İBA), Naftalen Asetik Asit (NAA), NOXA
  2. Stokininler : Bitkinin sap kısmının uzamasında ve kuvvetlenmesinde kullanılır. En çok buğdayda kullanılır. (BAP, Benzyl, Kinetin, Adenin)
  3. Gibberellinler : Boğum aralarını uzatarak büyümeyi teşvik ederler. Meristemin büyümesini de sağlarlar. En çok kullanılan (GA3) portakal, mandalina gibi turunçgillerde kullanılır.
  4. İnhibitörler  : Dorminler
    1. Büyümeyi Durduranlar : (ABA) Absissik Asit, (MH) Maleik Hidrazid)
    2. Büyüme Geriletenler : (ccc) 2-clore etyl, Aneymdol, Daminozide
  5. Etilen : Örneğin Etophan patlıcanda daha çok kullanılır. Domateste de kullanılır. Etilen tam olarak büyüme engelleyici değildir, teşvik edici de değildir.
En çok kullanılan oksinler daha sonra gibberellinlerdir. Oksinlerden en çok kullanılan  (CPA) şimdi yerini (NOXA) ya bırakmıştır. Oksinlerde 2-4D' de kullanılmaktadır.

2-4D en iyi herbisittir. Dozu iyi ayarlanmalıdır ve dozu aşmadan kullanılmalıdır. Sakat doğumlara, ölümlere vs. neden olabilir. Bu yüzden belli bir dozun üstünde kullanımı yasaklanmıştır.

Sera Üretiminde Hormon Kullanımının Yaygın Olmasını Nedenleri Nelerdir?

Ülkemizde soğuk seracılığın yapılması ve soğuk seralarda çiçeklerin meyve bağlamaması nedeniyle dışarıdan hormon verilerek çiçekte sanki tozlanma ve döllenme olmuşçasına etlenmenin sağlanmasıdır.

Hormon uygulamalarında hormonun dozu ve verilme zamanı ile verilme şekli çok iyi bilinmelidir.
(İAA) İndol Asetik Asit bitkide doğal olarak sentezlendiği için hormon olarak kullanılır. (İBA) İndol Buritik Asit, (NAA) Naftelen Asedik Asit, NOXA ise BDG olarak kullanılan oksinlerdir.

2-4D'nin kullanılmasının yasaklanmasının ana sebebi içerisinde aşırı klor (cl) bulundurmasından dolayıdır.
4-CPA daha önceleri en çok tercih edilen BDG iken içindeki klordan dolayı yerini NOXA' ya bırakmıştır. Bunların kullanımında doz çok önemlidir.
Örneğin; NOXA' da toz 45-50 ppm'dir. 40 mg/lt'dir. Bu dozun üstüne çıkılmamalıdır.
(NAA) da genelde 30 ppm'dir.
4-CPA' da 10 ppm 'dir.

Hormon Uygulamasından İyi Sonuç Almak İçin Gereken Şartlar Nelerdir?
  1. Hormon dozu iyi (doğru) ayarlanmalıdır.
  2. Hormon uygulama zamanı doğru ayarlanmalıdır. (Salkımdaki çiçekler tam açınca sabah saat 08:00/10:00 arasında yapılmalı ve 8-10 günde bir tekrarlanmalıdır.
  3. Uygulama şekli iyi seçilmelidir. (En uygun yöntem püskürtme ile uygulanması şeklindedir)
  4. Uygun hormon seçimi yapılmalıdır. (Örnek : NOXA çilek için uygundur)
Hormon Uygulama Şekilleri Nelerdir?
  1.  Püskürtme Yöntemi : Püskürtme ile çiçek salkımına yapraklara hormon değmeyecek şekilde ve eşit miktarda ıslatacak biçimde her çiçek salkımına bir kez hormon püskürtülmesidir. Püskürtme salkıma 30 cm'lik mesafeden yapılmalıdır. En avantajlı yöntemdir. Uygulaması kolay ve hastalıkların taşınmasını engeller.
  2. Daldırma Yöntemi : Yaklaşık 500 cm³ lük ağzı geniş açık ve temiz kaplara konulan solüsyona salkımların birer kez bandırılıp çıkarılmasıdır. Daldırma süresi (3-5 saniye) uzun tutulmamalıdır.
  3. Lanolin Hamuru : Lanolin hormonla karıştırılarak hamur haline getirilir. Küçük bir top şeklinde yuvarlanarak dişicik tepesine konur. Özelliği hücre çeperinden hızlı bir giriş yapmasıdır.
  4. Enjeksiyon yöntemi  : Çiçek salkımlarının bağlı olduğu bitki saplarına hormon enjekte edilerek verilir.
Hormon Uygulamalarında Daldırma Yönteminin Dezavantajları Nelerdir?
  1.  Hormon solüsyonuna daldırılan salkımlardan hastalıklı olanlar hastalığı sağlam salkımlara bulaştırır.
  2.  Daldırmada daha çok hormon kullanılmış olur.
  3. Salkımdaki çiçekler daldırma sırasında dökülebilir.
  4. Daldırma zamanını  doğru ayarlayamazsa hormonun dozu fazla olabilir.
Hormon Uygulamalarında Lanolin Hamurunun Dezavantajı Nedir?

Çok fazla zaman ister.

Hormon Uygulamalarında  Enjeksiyon Yönteminin Dezavantajları Nelerdir?

Etkisini diğerlerine göre geç gösterir.

Bu nedenle en önemli yöntem püskürtme yöntemidir. Her çekirdeksiz olan meyve hormonlu değildir. Bazıları çeşit özelliğinden dolayı (çekirdeksiz üzüm), bazıları da partenokarpik çeşit olduğu için çekirdeği olmaz. Sadece tohum taslağı olur.
Buğdayda daha çok stokininler, Üzüm de gibberallinler kullanılır.
Yüksek dozda hormon uygulaması sonucu elde edilen meyveler genellikle kof, köşeli, memeli ve yumuşaktır.

Kofluğun Nedenleri Nelerdir?
  1. Tozlaşma ve döllenme olayının devreden çıkmış olması nedeniyle çekirdek yokluğundan kaynaklanır.
  2. Sıcaklığın 10 °C'nin altına düşmesi,
  3. Kapalı günlerde düşük toprak sıcaklığına karşı yüksek hava sıcaklığı
  4. Aşırı azot gübrelemesi kofluğa neden olur.
  5. Düşük sıcaklık ve hormon kullanımı ayrıca meme oluşumuna neden olur.
Devamını oku »

Su Buharı, Buharlaşma

Su Buharı

Atmosferde su baharı çok az olmasına nazaran çok önemli bir elemandır. Çünkü meteorolojik olayların oluşmasında etkilidir. Atmosferdeki su buharının kaynağını toprak ve su yüzeyinden buharlaşan su oluşturur. Atmosferde su buharı sürekli fakat değişik miktarlarda bulunur. Su buharı atmosferde gözle görülemeyecek düzeyde olup, çiğ, kırağı, sis ve bulut biçimine dönüşerek görülebilir hale gelmektedir. Atmosferdeki su buharı atmosferin her yerinde eşit olarak dağılım göstermez. Özellikle tropik bölgelerde daha fazla bulunur.
Su yüzeyinden, nemli topraktan ve bitkilerden buharlaşarak atmosfere karışan su, üç biçimde bulunur. Bunlar; gaz, sıvı ve buz kristalidir. Bir durumdan diğerine olan geçişler sıcaklığa yani ısı alışverişine bağlıdır. Bir durumdan diğerini geçiş aşağıdaki şekilde olur.

Buz -----------Su----------------Su Buharı
       Erime           Buharlaşma             

veya
                                                                   
Su Buharı -----------------Su ------------- Buz
                  Yoğunlaşma          Donma

Su buharı gr/m3 şeklinde ölçülür.

Havanın su buharı miktarı atmosferde zaman ve yer olarak çok fazla değişmektedir. Atmosfer bileşiminde su buharı miktarı:
  • Deniz yüzeyinde ortalama %1,3
  • Çok kurak bölgelerde %0
  • Çok nemli bölgelerde ise %4'e kadar çıkmaktadır.
Hava Neminin Tanımlanması :

Atmosfer içindeki belirli bir hacimdeki hava belirli sıcaklıkta ancak belirli miktarlarda su buharı taşıyabilmektedir. Havanın en yüksek su buharı ile yüklenmesi "havanın doymuş durumu" olarak tanımlanır. Doymuş olan hava fazla su buharı alamaz. Havanın sıcaklığa bağlı olarak taşıyabileceği su buharı miktarı gr/mşeklinde ölçülür.
Havadaki nem miktarının verilen değerleri aşması durumunda yoğunlaşma meydana gelmektedir.
Atmosferdeki hava nemi mutlak nem, bağıl (oransal) nem, spesifik (özgül) nem ve buhar basıncı olarak tanımlanır.
  1. Mutlak Nem : Mevcut belirli bir havanın 1m'deki nemin gr. olarak miktarıdır. Mutlak nem miktarı, sıcak bölgelerden soğuk bölgelere gidildikçe azalır. Aynı şekilde mutlak nem yaz aylarında kış aylarından, gündüzleri gecelerden daha yüksektir.
  2. Bağıl (Oransal) Nem : Belirli bir sıcaklıta 1 mhavanın içerdiği nemin (mutlak nem) o sıcaklıkta taşıyabileceği en yüksek nem miktarına oranıdır ve (%) olarak tanımlanır. Atmosfer içinde yükselme sonucu hava soğuduğunda veya havaya soğuk bir hava kütlesi karıştığında bağıl nem miktarı artar. Bağıl nem değerinin % 100' e eriştiği sıcaklığa çiğleme noktası adı verilir.
  3. Spesifik (özgül) Nem : Spesifik nem 1 kg. havanın taşıdığı nemin miktarıdır ve (gr) olarak belirtilir.
  4. Buhar Basıncı : Havadaki su buharı miktarı buhar basıncı olarak da anlatılır. Buhar basıncı; havanın toplam basıncı içerisinde su buharının altındaki yüzeye yaptığı basınçtır. Birimi mm.Hg yüksekliği olarak verilir. Maksimum buhar basıncı havanın sıcaklık derecesine göre değişir. Bazı sıcaklık derecelerindeki maksimum buhar basıncı şöyledir.
                -35°C  --------- 0,24 mm.Hg.
                  0°C   --------- 4,58 mm.Hg
                20°C   --------- 17,4 mm.Hg

Hava Niminin Değişimi

Karalarda sabahları sıcaklığın minimum olduğu zaman olan gün doğuşu sarısında bağıl nem maksimum,
Sıcaklığın maksimum olduğu zaman olan öğleden sonraları ise minimum değere erişir.
Aynı şekilde, kış aylarında bağıl nemde bir maksimum, yaz aylarında ise bir minimum elde edilir.
Okyanusta günlük yada yıl içinde bağıl nem değerinde büyük değişiklik görülmez.
Bağıl nem oranları nemli karasal bölgelerde ve kutuplarda yüksek iken, subtropik bölgelerde düşüktür. Karasal bölgelerde hava sıcaklığının yüksek olması nedeni ile mutlak ve bağıl nem birlikte fazladır. Kutuplarda ise sıcaklığın az olmasına karşın bağıl nem değeri yüksektir. Subtropik bölgelerde mutlak nemin kutuplara oranla daha yüksek olmasına karşı atmosfer sıcaklığının fazlalığından dolayı bağıl nem değeri daha azdır.
Su buharı basıncı bağıl nemin aksine havanın soğuk olduğu zamanlarda daha düşüktür. Havanın sıcak olduğu zamanlarda daha yüksektir.
Bizim bulunduğumuz coğrafik bölgede ilkbahar ve yaz aylarında sabahın erken saatlerinde su buhar basıncı düşüktür. öğleye doğru havanın ısınması ve buna bağlı olarak artan buharlaşma ile su buharı basıncı yüksek bir düzeye erişir. (yaz = 2 max,  -2 min) (Kış = 1 max  - 1 min)

Hava Neminin Ölçülmesi :
  1. Psikometre İle Nem Ölçülmesi : Havadaki mutlak nem miktarı psikometre ile ölçülür. Psikometre, biri kuru, diğerinin haznesi ıslatılmış iki termometre ve bir vantilatörden oluşur. Termometrelere hazneleri çevresinden vantilatör yardımı ile hava akımı sağlanır. Islak haznede fazla buharlaşma nedeni ile termometrede sıcaklık düşmesi görülür. Çünkü buharlaşma için ısı enerjisi tüketilir. Havanın su buharı açısından doyma açığı ne kadar büyükse buharlaşma ve buna bağlı olarak ta ıslak ve kuru termometreler arasındaki sıcaklık farkı, o oranda büyüktür.
  2. Higrometre ile Nem Ölçülmesi : Yaygın olarak saçlı higrometreler kullanılmaktadır. Yağdan temizlenmiş insan saçı kullanılmaktadır. İnsan saçının nemlendiğinde uzaması esasına dayanır. Yalnız saç zamanla materyal yanılması gösterdiğinden, ara ara psikometre sonuçlarına göre ayarlanması gerekir.
Buharlaşma

Buharlaşma, yer ile güneş arasındaki enerji alışverişi sonucunda su moleküllerini birbirlerine bağlayan kohezyon kuvvetinin azalmasıyla ortaya çıkan bir olaydır.
Buharlaşma anında su molekülleri arasındaki bağlantı çok zayıflamakta ve moleküller bulunduğu yüzeyden ayrılarak atmosfere geçmektedir. Buharlaşma hava sıcaklığının, havanın çiğlenme noktası üzerinde olduğu zamanlar yani hava nem yönünden doyma açığı bulunduğu zaman olabilecektir. Buharlaşma için yer yüzündeki belli başlı kaynaklar :
  1. Okyanuslar,
  2. Denizler,
  3. Göller,
  4. Nehirler,
  5. Islak topraklar,
  6. Bitkilerdir.
Buharlaşmada su sıvı formundan gaz formuna geçerken sürekli çevresinden enerji alır. Bu enerji nedeni ile buharlaşma olan yerde sıcaklık düşüşü görülür.
Ortam sıcaklığına bağlı olarak 1 gr. su buharlaşırken çevreden 539-598 cal. alır. Ortalama 595 cal. kabul edilir. Bularlaşma hızı aşağıdaki faktörlerin etkisi altındadır.
  1. Havanın Nem İçeriği veya Doyma Açığı : Havanın nem içeriği oranında buharlaşma az veya çok olmaktadır. Nemli havalarda doyma açığı az olduğundan buharlaşma düşüktür.
  2. Hava Sıcaklığı : Havanın sıcak oluşu buharlaşmayı iki şekilde etkiler. Birincisi atmosferin sıcaklığı oranında taşıyabileceği nem miktarı da arttığından doyma açığı daha fazla olacaktır. İkincisi ise buharlaşmanın gereksinmesi olan enerjinin karşılanması yönündedir.
  3. Hava Hareketleri : Buharlaşan suyun yüzeyden ayrılmaması durumunda; atmosferin alt tabakası ile toprak veya su yüzeyindeki nem oranları bir birine eşit veya yakın olduğundan buharlaşma azalır veya durur. Buharlaşma olması için konveksiyonla su buharının, buharlaşan yüzeyden uzaklaşması gerekir. Buda hava hareketi ile mümkündür.  Rüzgar hızı arttıkça buharlaşma artar.
  4. Hava Basıncı : Toprak ve su yüzeyinden oluşan buharlaşma bu yüzeylerdeki buhar basıncı ile daha yukarıdaki havanın buhar basıncı arasındaki fark ile orantılı olarak değişir.
  5. Yer veya Su Yüzeyinin Sıcaklığı : Yer veya su yüzeyi sıcaklığı arttıkça su moleküllerinin hızları artar. yüzeysel gerilim azalır. Bunun sonucunda toprak veya su yüzeyindeki havada nem ve buhar basıncı artacağından buharlaşma kolaylaşır.
  6. Su Kaynağının Miktarı ile Yoğunluğu : Buharlaşma meydana gelen yerde suyun az veya çok oluşu buharlaşmada etkilidir. Aynı şekilde suyun yoğunluğunun az olduğu yerlerde buharlaşma tuzlu sulara göre daha fazladır.
  7. Toprak ve Bitki Örtüsü Özellikleri : Toprak özellikleri topraktaki suyun buharlaşmasında önemli rol oynar. Toprak renginin koyu veya açık oluşu, toprak içindeki hava miktarı, toprağın tekstürü (vb) toprak faktörleri buharlaşmayı etkiler. Bitki örtüsünün varlığı ve çeşidi de buharlaşmayı etkiler. Bitki örtüsünün fazla oluşu topraktan kaynaklanan buharlaşmayı azaltır. Ancak toplam buharlaşma kendi bünyesinden oluşan transpirasyon biçimindeki buharlaşma nedeni ile artabilir.
Buharlaşma Şekilleri :
  1. Evaporasyon : Evaporasyon; nemli toprak yüzeyi ile su yüzeyinden oluşan buharlaşma olarak bilinir.
  2. Transpirasyon : Bitkinin topraktan kökleri aracılığı ile aldığı suyun terleme yoluyla kaybolmasına transpirasyon denir.
  3. Evapotranspirasyon : Transpirasyon ve evaporasyonun isinin birlikte olmasına denir ve ikiye ayrılır.
    1. Gerçek Evapotranspirasyon : Mevcuk su miktarına göre meydana gelen toplam buharlaşmadır.
    2. Potansiyel Evapotranspirasyon : Bölgenin mevcut koşullarına göre yer yüzeyinde sürekli ve yeterli su olduğu durumlarda meydana gelecek en yüksek buharlaşma miktarıdır.
Gerçek evapotranspirasyon en fazla su varlığı ve sıcaklığa bağlı olarak 15-20°N enlemiyle, 10-20°C enleminde ve deniz yüzeylerinde olmaktadır. Ekvator bölgesindeki deniz yüzeyinden olan buharlaşma bu bölgelerden daha azdır. Çünkü bir taraftan ekvator bölgesinde havanın doyma açığı küçük, diğer yönden hava hareketi azdır.
Karalar üzerinde en fazla buharlaşma ekvator bölgesinde meydana gelmektedir. Çünkü bu bölgede sıcak ve aynı zamanda yüksek buharlaşma subtropik kurak kuşağa doğru birden bire azalmakta ve orta enlemde ikinci bir maksimum değere ulaşmaktadır. İkinci maksimumların nedeni batı rüzgarlarıdır.
Kutuplara doğru sıcaklık azalmasına paralel olarak buharlaşmanın değeri de küçülmektedir. Karalardaki buharlaşma ile denizlerden olan gerçek buharlaşma karşılaştırıldığı zaman, kutuplarda denizlerden ve karalardan olan buharlaşma bir birine eşit ve ekvator bölgesindeki küçük bir alan dışında, yer yüzünün bütün enlemlerinde denizlerden olan gerçek buharlaşma karalardan daha büyüktür.

Buharlaşmanın Ölçümü ve Hesabı :
  1. Ölçme Yöntemleri :
    1. Buharlaşma Terazileri ile : En uygunu hild-buharlaşma terazisidir. Burada temel ilke buharlaşan suyun tartı ile bulunmasıdır. Su kaptan buharlaştıkça ibre kaç mm. suyun buharlaştığını gösterir. Ölçülen değer potansiyel buharlaşmayı gösterir.
    2. Buharlaşma Kapları : Bunlar su yüzeylerine ve arazi yüzeylerine yerleştirilen kaplardır.
      1. Deniz ve Göllere Yerleştirilen Buharlaşma Kapları : Belirli büyüklükte içi su dolu kaplar su içinde yüzmeye terk edilir. Tarım yönünden fazla önem taşımaz.
      2. Livingstone ve Ramsaver Sistemi (Evaporametre) : Bu yöntem buharlaşma kaplarına oranla doğal koşullara daha uygun düşmektedir. Buharlaşma yüzeyini gözenekli bir kıl küre oluşturur. Küreden buharlaşma oldukça, cam kaptan su ince bir boru yardımı ile kıl küreye doğru emilir. Kaptaki bölmelerden buharlaşan su miktarı, potansiyel buharlaşmayı gösterir.
    3. Lizimetreler : Özellikle tarıma yönelik evaporasyon ve evapotranspirasyon ölçmelerinde lizimetreler geniş ölçüde kullanılırlar. Bunlar değişik yüzey alanlarına sahip içi toprakla doldurulmuş tanklardır. Amaca göre lizimetre içinde bir bitki yetiştirilmektedir. Evapotranspirasyon ölçmelerinde lizimetreye belirli miktarda su verilir. Buharlaşan su yada lizimetre tartılarak yada lizimetreden drene olan su ölçülerek saptanır. Lizimetrelerle elde edilen buharlaşma değerleri uygulamaya daha uygundur.
    4. Buharlaşmanın Hesaplanması : Çeşitli meteorolojik faktörler göz önünde tutularak geliştirilmiş eşitliklerle buharlaşma miktarı hesaplanabilir.
Su Buharının Yoğunlaşması

Belirli sıcaklıktaki hava, ancak belirli miktarda su buharı taşıyabilir. Hava sıcaklığı, çiğlenme noktası sıcaklığının altına düştüğünde (diğer bir anlatımla bağıl nem oranı %100'den fazla olduğu durumlarda) su buharı sıvı duruma geçer. Bu olaya su buharının yoğunlaşması denir.
Toprak yüzeyinde veya yüzeyden fazla yüksek olmayan cisimler üzerinde ortaya çıkan yoğunlaşmaya sis, daha yükseklerdekine ise bulut adı verilir.

Hava Soğuma ve Yoğunlaşma Şekilleri

Atmosferde havanın soğuması, çiğlenme noktasının aşılması dolayısıyla yoğunlaşmanın oluşması çeşitli şekillerde olmaktadır.
  1. Nemli Havanın Soğuk Yüzeylere Çarpması ile : Açık ve berrak gecelerde radyasyonla toprak yüzeyi ısısı aşırı derecede düşmektedir. Bu yüzeylere çarpan nemli havadaki su buharı da soğumakta ve yoğunlaşma olmaktadır. Böylece çiğ meydana gelmektedir. Eğer soğuma çok fazla olursa su buharı toprak yüzeyinde donmaktadır ve kırağı meydana gelmektedir.
  2. Atmosfer Havasının Soğuması : Çeşitli nedenlerle soğuyan yer yüzü üzerindeki atmosfer alt tabakası havasında soğumasına neden olur. Özellikle geceleri sıcaklığın en düşük düzeye eriştiği zamanlarda nem miktarı çiğlenme noktasını aşarsa yoğunlaşma meydana gelmektedir. Bu biçimdeki yoğunlaşmalar sonucunda sis oluşur. Bunlarla birlikte sislerin oluşumu farklı şekillerde olabilir. Bunlar :
    1. Deniz Sisi : Ya sıcak deniz yüzeylerine soğuk havanın gelmesi ile yada soğuk deniz yüzeylerine sıcak havanın yayılması ile oluşur.
    2. Toprak Sisi : Toprağın ve bunu izleyen nemli havanın soğuması ile oluşur. Bunlar sonbahar ve kışın oluşan tipik sislerdir.
    3. Karışım Sisi : Sıcak ve soğuk havanın karışmasıyla oluşurlar. Bu çeşit sisler gündüzleri görülürler.
  3. Çeşitli Sıcaklıktaki Hava Kütlesinin Birbirine karışması : Sıcak hava kütlesinin daha soğuk bir bölgeye karışması, sıcak ve soğuk havanın bulunabileceği deniz kıyısı bölgelerde sık sık rastlanır.
  4. Havanın Yukarıya Doğru Hareketi : Toprak yüzeyindeki hava atmosfer içerisinde yükselirken hacimce genişlediğinden soğumaktadır. Şayet soğuma çiğlenme noktasına kadar inecek olursa yoğunlaşma oluşacaktır. Bu yoğunlaşma ile bulutlar meydana gelmektedir. Havanın yukarıya doğru hareketi buna bağlı olarak ta bulutların oluşumu çeşitli faktörlere bağlıdır.
    1. Termik Konveksiyon : Toprak yüzeyinde ısınmış nemli hava konveksiyonla atmosfer içerisinde yükselmektedir. Şayet atmosfer içerisinde her 100 metre yüksekliğe karşılık, sıcaklık farkı 1°C üzerinde ise aşağıdaki ısınmış hava hızlı bir biçimde yükselir. Bu koşullar düz alanlarda ve kentler üzerinde mevcuttur ve genellikle kümülüs tipi bulutların oluşmasına neden olur.  Bu bulutlar belli yüksekliklerde yatay olarak hareket etmektedir. Eğer bu bulutlar aşağı tabakaları çevreye göre oldukça soğuk bir bölgeye gelirlerse alçalıp düşeceklerinden hava ısınacak ve bulutlar çözülecektir.
    2. Yer Yüzeyinin Engebelik (orografik) Durumu : Nemli hava rüzgarında etkisiyle genellikle yer yüzeyine paralel akar. Havanın hareket yönündeki yükseltiler; gelen bu havanın yükselmesine aksi tarafta ise alçalmasına neden olur. Eğer bazı meteorolojik koşullar mevcutsa dağların nemli havanın geldiği tarafında bulutlar oluşur. Arka tarafta ise oluşan bulutlar çözülür ve kaybolur.
    3. Sıcak Hava Kütlesinin Soğuk Hava Kütlesiyle Karışması : Belirli bir hızla gelen sıcak hava kütlesi, soğuk bir hava kütlesiyle karşılaştığında soğuk hava tabakası üzerinde kayma ile yükselecektir. İlk önce yukarı hava tabakalarındaki yükselme ile "sirus bulutları" oluşmaktadır. Daha sonra alt tabakalarında yükselmesiyle "altosratus bulutları" meydana gelmekte ve bunları yağmur izlemektedir. Yağmurlar genellikle sıcak hava, soğuk hava kütlesine yayılmadan önce görülmektedir. Sıcak hava, soğuk hava yöresinde yayılmasını tamamladığında bu bölge ısınacak ve bulutların çözülmesine neden olacaktır.
    4. Soğuk Hava Kütlesinin Ani Akımı :Soğuk hava kütlesinin ani basıncı ile sıcak havanın hızlı bir şekilde yükselmesi meydana gelebilmektedir. Soğuk hava sıcak hava bölgesine geldiğinde bir dirsek oluşmakta, sıcak havayı alttan yukarıya doğru itmektedir. Böylece sıcak havanın kısa zamanda da belli yüksekliklere erişmesi sağlanmakta ve kümülüs bulutları oluşmaktadır. Burada yağışlar genellikle gök gürültülü olmaktadır. Soğuk havanın sıcak hava bölgesine yayılması ile yağmur yağışı sona ermekte ve bulutlar çözülmektedir. Bu anda aşağı katmanlarda toprak yüzeyi yakınlarında hızlı bir ısınma meydana gelmektedir. Buna bağlı olarak termik konveksiyon ve tekrar kümülüs bulutları meydana getirmektedir ki bu bulutlar yer yer yağış getirir. Bazen sıcak havanın aniden soğuk havayla karışmasıyla dolu da meydana gelebilmektedir.
Devamını oku »

Güneş, Dünya, Atmosfer

Güneş

Dünyanın etrafında döndüğü, bizim için bir enerji kaynağı olan parlak ve sıcak gazlardan oluşan gök cismine güneş denir.
Güneşin dünyamıza olan uzaklığı 150 milyon km'dir.
Güneş kendi etrafında 7 derece 11 dakikalık eğik bir eksen ile yaklaşık 25 günde döner.
Saatte 70000 km' ye yakın bir hızla hareket eder ve bütün güneş sistemini kendisi ile birlikte hareket ettirir.
Güneşin Yapısı ve Özellikleri :
  • Yarı Çapı : 695.000 km. (Dünyanın ekvator yarıçapının 109 katı)
  • Hacmi      : 1.408 x 1015 km(Dünyanın hacminin 1.300.000 katı)
  • Kütlesi     : 1.9889 x 10gr. (Dünyanın kütlesinin 333.4 katı)
  • Ortalama Yoğunluğu  : 1.41 gr/cm3
  • Yüzey sıcaklığı           : 6000°K merkezine doğru artarak 8-40 milyon dereceyi bulmaktadır.
Güneşte oluşan enerjinin ancak 22 milyonda birinin dünyamıza isabet ettiği hesaplanmıştır.

Güneşin Tabakaları :
  1. Işık Küre (Fotosfer) : Güneşten gelen ışınların kaynağı olan ve en içte bulunan parlak küreye denir. Parlaklığı 2000-3000 km. arasında değişir. Yapısı saydam olup yüksek sıcaklıkta akkor halde bulunan metalik gazlardan oluşur.
  2. Renk Küre (Kromosfer) : Işık kürenin üstünde başlıca hidrojen ve kalsiyumdan oluşan parlak kırmızı renkli ve kalınlığı 10.000 km. civarında olan küreye denir.
  3. Taç Küre (Krona) : Renk küreden sonra gelen tabakadır. Çok yüksek sıcaklıklara sahip olup seyrek gazlardan oluşur. Boyutları milyonlarca km'ye ulaşır.
Dünya

Güneşe uzaklık bakımından üçüncü (3), büyüklük bakımından ise altıncı (6) gezegendir.

Dünyanın Yapısı : Dünya, Atmosfer (hava küre), Hidrosfer (su küre) ve Litosfer (taş küre) olmak üzere üç bölümden meydana gelmiştir. Litosfer yer yüzünün merkezine kadar çeşitli tabakalara ayrılır.

Dünyanın Bölümleri:
  1. Nife (Çekirdek) : Nikel ve demirden oluşmuştur. Çapı 6000 km'den fazladır. (Barisfer ve ağır küre de denir)
  2. Nifsima : Nikel, demir, silisyum ve magnezyum içerir. 1700 km kalınlığındadır.
  3. Sima  : Pirosfer, magma, ateş küre'de denir. Silisyum ve magnezyumdan oluşur. 1200 km kalınlığındadır.
  4. Sial : Kabuk tabaka da denmektedir. 60 km. kalınlığındadır. Yeryüzünden derinlere doğru inildikçe her 33 km de sıcaklık 1 derece artmaktadır. 60 km derinlikte sıcaklık 2000 dereceyi bulur.
Dünyanın Hareketleri
  1. Dünyanın Ekseni Etrafında Dönüşü :
    1. 24 saatte döner ve 1 günü oluşturur. Dünyanın dönüş hızı ekvatorda 27 km/dk, Türkiye'nin üzerinde bulunduğu enlemde 20 km/dakika kutuplarda ise 10 km/dakikadır.
    2. 21 Mart - 23 Eylülde güneş ışığı ekvatora dik olarak geldiğinden gece ve gündüz 12 saat olarak eşit olmaktadır.
    3. 21 Haziranda kuzey yarım kürede, 21 Aralıkta ise güney yarım kürede en uzun gündüz yaşanır. Sıcaklığın yer yüzünün her yerinde eşit olmamasının nedenleri ise;
      1. Dünyanın eğimli ekseni etrafında batıdan doğuya doğru dönmesi,
      2. Yer yapısının çeşitli maddelerden oluşması,
      3. Atmosfer şartlarının her yerde aynı olmaması,
      4. Güneşe doğru olan uzaklığın değişmesidir.
  2. Dünyanın Güneş Etrafında Dönüşü :
    1. Dünyamız yıl adını verdiğimiz güneş etrafındaki bir (1) tam devrini elips şeklindeki bir yörünge de 365 gün, 5 saat,48 dakika, 24 saniyede tamamlar (365 gün, 6 saat) Bu 6 saat dört yılda bir 28 gün çeken Şubat ayına eklenir.
    2. Dünya güneş etrafında çizdiği yörünge bir elips olup, güneş bu yörüngenin tam ortasında bulunmaktadır.
    3. Dünya takriben 1 Ocakta güneşe en yakın durumdadır. Bu noktaya Perihelion noktası denir.
    4. Dünya 1 Temmuzda güneşe en uzak durumdadır. Bu noktaya ise Apelion noktası denir.
    5. Perihelion noktasında dünya güneş mesafesi 149 milyon km, Apelion noktasında ise dünya güneş mesafesi 152 milyon km'dir.
    6. Dünya güneşe yakın olduğu zaman güneşten aldığı enerji, uzak olduğu zamana göre %6 daha fazladır.
    7. Dünyanın yörünge üzerinde 21 Mart-23 Eylül arasında geçen zaman, 23 Eylül -21 Mart arasında geçen zamandan daha fazladır. Bu yüzden ilkbahar ve yaz mevsimlerinin süresi, sonbahar ve kış mevsimleri süresinden daha fazladır.
    8. Dünyanın güneş etrafında bu dönüşü ekseninin 23°27' eğik olması dolayısıyla güneş ışınlarını değişik açılar altında alarak farklı ısınması nedeni ile mevsimler oluşmaktadır. Bu dolanma olmasa idi, dünyanın bir bölümü sürekli yaz, diğer bölümü sürekli kış olacaktı.
    9. Güneş ışınları yılda iki defa ekvatora, birer defada dönencelere dik olarak gelir.
    10. Işınların ekvatora dik gelmesine Ekinoks, ışınların dönencelere dik gelmesine Solstis denir.
    11. Ekinoks → 21 Mart-23 Eylül
    12. Kuzey yarım kürede ekvatordan 23°27' uzakta bulunan paralel dairesine yengeç dönencesi denir.
    13. 21 Haziran da yaz solstis' idir.
    14. Güney yarım kürede ekvatordan 23°27' uzakta bulunan paralel dairesine oğlak dönencesi denir.
    15. 21 Aralık Kış Solstisidir.
    16. Atmosferdeki sıcaklık yalnız güneşlenmeye bağlı olarak değişse idi yılın en sıcak günü 21 Haziran, en soğuk günü ise 21 Aralık olurdu. (Karaların hemen soğuyup ısınması örneğin öğle)
  3. Dünyanın Koniksel Hareketi : Dünya ekseni etrafında koniksel bir hareket de yapmaktadır. Bu hareketin bir devri 26.000 yıldır. Dünya, 13.000 yıl ekseninin bir tarafında, 13.000 yılda ekseninin diğer tarafına yatmış durumda koniksel hareket yapmaktadır. Bu hareketin nedeni yer çekimi kuvvetinin kutuplarda diğer yerlerden fazla olmasıdır. Bu olayın meteorolojik yönden fazla bir önemi yoktur.
  4. Dünyanın İçerisinde Bulunduğu Güneş Sisteminin Hareketi : İçerisinde bulunduğumuz güneş sisteminin de bir hareketi vardır. Bu hareket saniyede 19,65 km'lik bir hızla yine içerisinde bulunduğumuz saman yolundaki vega yıldızına doğrudur.
  5. Dünyanın İçerisinde Bulunduğu Saman Yolu İle Birlikteki Hareketi : Dünyamız içerisinde bulunduğu saman yolu ile birlikte başka galakside yıldızlara doğru saniyede 280 km gibi büyük bir hızla ilerlemektedir.
Atmosfer

Yer yüzünün etrafını çevreleyen ve farklı gazların karışımından oluşan tabakaya atmosfer denir.

Atmosferin Yararları :
  1. Güneşten gelen zararlı ışınları emip, bunların yer yüzene ulaşmasını engelleyerek dünyaya koruyucu bir siper görevi yapar.
  2. Uzaydan gelen göktaşlarının sürtünme nedeni ile parçalanmasını sağlar.
  3. Ses iletimini ve yanma olayının gerçekleşmesini sağlar.
  4. Güneşten dünyaya gelen ve yansıyan ışınların tekrar uzaya dönmesini önler.
  5. Işınları yansıtıp dağıtarak gölge yerlerin güneş alan yerlere göre daha karanlık ve daha soğuk olmasını önler.
  6. Atmosfer hareketleri yer yüzündeki gece gündüz sıcaklık farkını oldukça azaltır.

 1- Atmosfer Bileşimi 

 Atmosfer gaz biçimindeki çeşitli elemanların mekanik bir karışımıdır ve içinde az miktarda olsa sıvı ve katı maddeler bulunur. Karışım özellikle troposfer tabakasında çok yoğun ve belirgindir. Troposferi oluşturan gazlar genel olarak 4 gruba ayrılır.
  1. Atmosferde Sürekli Bulunan Oranları Değişmeyen Gazlar : Azot, oksijen, hidrojen, argon, kripton ve ksenon gazlarıdır.
  2. Atmosferde Sürekli Bulunan Fakat Oranları Değişen Gazlar : CO2 (karbondioksit), su buharı, ozondur.Y
  3. Atmosferde Sürekli Bulunmayan Gazlar : NH3, H2S, SO2'dir.
  4. Atmosferde Bulunan Tozlar : İyot, amonyak, kükürt dioksit, toz, kirleticilerdir.
Azot : Azot tek başına canlıların yaşamasına olanak vermez. Hava içerisinde iki önemli rolü vardır.
  1. Oksijenle birleşerek onun yakma özelliğini hafifletir.
  2. Nitrit ve nitratı oluşturur.
Serbest halde bulunduğu gibi karışım halde de bulunur. Kokusuz, renksiz ve tatsızdır.

Oksijen : Oksijen bütün canlıların yaşaması için önemli olan bir gazdır ve atmosferde belirli oranda ve sürekli bulunur. Canlıların solunumu ve yanma olayı bakımından önemi vardır.

Karbondioksit : Atmosfer içinde değişik oranlarda bulunur. Bitkilerin fotosentezinde önem taşır. Güneşten gelen ve toprakta geri dönen ısı ve ışık dalgalarını tutar. Gündüzleri atmosferin ısınmasına geceleri ise soğumanın gecikmesine neden olur.
CO2'nin başlıca kaynakları: Solunum, yanma olayları, volkanlar, maden ocakları, maden suları ve bakteri atıklarıdır.

Su Buharı : Atmosferde sürekli ve değişik oranlarda bulunur. Güneşten ve topraktan gelen enerjinin tutulmasında böylece gündüzleri ısınma geceleri ise soğumanın yavaşlamasına etkilidir. Atmosferde su buharının kaynağı; denizler, göller, akarsular ve nemli yüzeylerdir.
Su Buharının Faydaları :
  1. Yağışların oluşmasını sağlar,
  2. Atmosferde koruyucu bir örtü vazifesi görerek dünyanın çabuk soğumasını önler.
  3. Havayı yumuşatır, nefes almamızı sağlar,
  4. Cildin çatlamasını önler,
  5. Hava içerisindeki bakterilerin yaşamasını sağlar.

Atmosferdeki Su Buharı Miktarı Aşağıdaki Özelliklere Göre Değişim Göstermektedir.
  1. Enlem Derecesine Göre : Ekvatorda %2, 3 iken, kutuplarda %0,2'ye düşer
  2. Mevsimlere Göre : Sıcak mevsimlerde soğuk mevsimlere göre daha fazladır.
  3. Gece ve Gündüze Göre : Gündüzleri daha sıcak olduğundan daha fazladır.
  4. Yüksekliğe Göre : Atmosferin yer yüzüne yakın kısmında fazladır.
  5. Coğrafi Bölgelere Göre : Deniz, göl ve akarsuların bulunduğu yerlerde daha fazladır.
Ozon : Ozon tabakası olmasaydı yer yüzüne yakın ultra viyole ışınları 80 kat daha fazla olacaktı. Genellikle hava içerisindeki molekül halindeki oksijenin ultra viyole ışınlarının etkisiyle O3 haline çevrilmesidir.

Atmosferde Bulunan Tozlar : Yapıları itibari ile organik, mineral olabilen tozlar atmosferde sürekli mevcuttur. Mineral biçimindeki tozlar yer yüzünden havalanabileceği gibi yanar dağlardan çıkan küller aracılığı ile de atmosfere karışabilir.

Organik Tozlar ise ormanları ve ağaçların ürettikleri erkek çiçek tozları olabilir. Tozların en büyük görevi havanın ısınması ile toprağın radyasyonla ısı kaybetmesini önlemesidir.

2- Atmosferin Katları
  1. Nitrojenfer : Kalınlığı yerden itibaren 80 km kadardır. Azot gazı yalnızca bu tabakada bulunur. Üç kısımdan oluşur. 1- Tropasfer, 2- Straposfer, 3- Mezosfer tabakasıdır.
  2. İyonsfer : Atmosferde 80 km'nin üzerinde bulunan gazlar genellikle iyonlarına ayrılmışlardır. Bu katman 80-600 km arasındaki tabakadan oluşmaktadır. Gazların iyon biçiminde olmalarından dolayı bu tabakaya iyonsfer adı verilir. Kendi içinde ikiye ayrılır.
    1. Hidrojensfer : 80 km'den 200 km' ye kadar olan katmanı içerir. Burada nitrojensfer tabakasındaki azotun yerini hidrojen almıştır. Yerden 100 km yükseklikteki havanın gaz içeriği %95 hidrojen, %4 helyum, %1 azottur.
    2. Geokoronyumsfer : 200 km'den sonra başlar. Güneşin taç kısmını oluşturan kronyum'a benzer bir gazdan oluşmuştur ve 600 km'ye kadar devam eder.
3- Işık

Güneş ışınları yer yüzünün ısı dengesini düzenleyen ve hava olayları için gerekli enerjiyi sağlayan iklim elemanıdır.
  • Güneş dakikada 5x1027kcal'lık enerji vermektedir.
  • Güneşin yüzey sıcaklığı 5000-6000°C dolayındadır.
  • Atmosferin boş sınırında 1 cm² lik yüzeye dakikada 1,94 cal'lık enerji gelmektedir.
Yer yüzü aydınlanma süresine göre üç iklim bölgesi meydana gelmiştir.
  1. Tropikal Bölge : Güneş ışınları bir yılda bir kez 6. ayın 21'inde öğlenler i olmak üzere 23,5° kuzey enleminde, bir kez de 12. ayın 21'inde olmak üzere 23,5° güney enlemine dik gelmektedir. Bu 23,5° kuzey ve güney enlemlerine dönem noktaları veya dönem enlemleri denir. Bunlar arasında kalan bölge tropik bölgeyi oluşturur. En uzun gün :13,5 saat, En kısa gün 10,5 saattir. 
  2. Ilıman Bölge : Dönem noktaları ile kutup çemberi arasında kalan bölgeler ılıman bölge olarak adlandırılır. Bu bölgelerde en uzun güneşlenme 23,5 enlemde 13,5 ile 66,5° derece enlemde 24 saat arasında değişmektedir.
  3. Kutup Bölgeleri : Kutup çemberi yani 66,5° enlem ile kutup noktası yani 90° enlem arasında kalan bölge kutup bölgesidir. Bu bölgelerde güneşlenme, günün zamanına bağlı olmayıp mevsimlere göre değişmektedir. Gün uzunluğu kutup çemberinden başlayarak kutup noktasına doğru artmaktadır. Böylece kuzey kutbunda güneşlenme uzunluğu 186 güne erişmekte, gece ise 179 gün sürmektedir. Yer yüzüne ulaşan ışınlar çeşitli dalga boylarına sahiptir. Işınların dalga boyları kısaldıkça içerdikleri enerji miktarı artar. Işık boyları bitki gelişmesine farklı şekilde etki yapmaktadır. Ultra viyole ışınları genellikle zararlı etki yaparken, viole ve mavi ışınlar bitki hareketleri veya büyümelerinde olumlu etki yapar. Mavi ve kırmızı ışınlar fotosentez olayında ana materyaldir. İnfrarot ışınları ısıtmada rol oynak. Işınlar yer yüzüne inildikçe büyük ölçüde tutulurlar, yükseklere çıkıldıkça kısa dalga boylu ışınlar artar.
Güneş ışığı atmosfer içerisinde yoluna devam ederken bir takım değişikliklere uğrar. Bunlar :
  1. Dağılma : Dalga boyunu değiştirmeksizin veya başka bir enerji şekline dönüştürmeksizin yolunu değiştirmesidir. Mavi renkli ışınlar uzun dalga boylu ışınlara göre daha fazla dağılırlar. Bu nedenle gök yüzü mavi renkli görünür.
  2. Emilme (Absorbsiyon) : Işık enerjisi sıcaklık ve iyinizasyon gibi diğer enerji şekillerine dönüşmektedir. En çok emilen ışınlar ultraviyole ışınlarla uzun dalga boylu ışınlardır. Atmosferin ısınması yalnızca güneşten doğrudan doğruya gelen ışınlarla olmamaktadır. Havanın alt tabakasının ısınması daha çok yerden yansıma ile olur. Şöyle ki yer yüzüne gelen kısa dalgalı ışınlar absorbe edilir. Uzun dalga boylarına sahip ışınlar ısı dalgalarına çevrilir ve tekrar atmosfere iletilirler. Atmosfer ikincil uzun dalga boyu ışınları tekrar absorbe eder ve dolayısıyla sıcaklık artar.
  3. Işığın yansıması : Güneşten gelen ışığın dağılımı, güneşten yere kadar gelen ışınların %50'si suyun buhar biçimine dönüşmesinde, %19'u ısı olarak, %29'u geriye yansımakta ve %1,2 si bitkiler tarafından fotosentez yolu ile kimyasal enerjiye çevrilmektedir.
  4. Sıcaklık : Isı cisimlerdeki mevcut potansiyel güç, sıcaklık ve gücün kinetik olarak etkisidir. Yapılan hesaplara göre güneş dünyaya 90°lik bir açıyla ışın gönderdiğinde atmosferin en üst tabakasına 1 cm² ye, 1,94 kalori verir. Buna güneş sabitesi denir. Sıcaklık termometre ile ölçülür, derece olarak tanımlanır. Isı, sıcaklık yardımı ile ölçülür, kalori ile tanımlanır. Kalori, 1gr. suyun sıcaklığının 142 dereceden 15°C'ye yükselten enerji miktarıdır. Sıcaklık insan, bitki ve hayvan hayatının devamı için gerekli ve en önemli iklim elemanıdır.
  5. Kondiksiyon : Bir biri ile temas eden iki cisim arasındaki sıcaklık farkı kalmayıncaya kadar sıcak cisimden soğuk cisme doğru ısı akışı meydana gelir.
  6. Radyasyon : Güneşten gelen ısı enerjisinin dalgalar halinde ve aracı bir madde olmaksızın yayılmasıdır. Bu olay atmosferin yer yüzüne kıyasla soğuk olduğu anlarda topraktan havaya doğru meydana gelir. Radyasyon genellikle güneş battıktan sonra kuvvetli bir biçimde ortaya çıkar. Kış aylarında gece soğuklarının meydana gelmesine neden olur. Sonbahar aylarında donların meydana gelmesinde rol oynar. Bulutlu havalarda geceleri hemen hemen ısının hiç düşmemesinin açık havalarda ise don tehlikesi yaratacak kadar düşmesinin nedeni radyasyondur.
  7. Konveksiyon : Değişik sıcaklıktaki kütlelerin hareket etmesi ile meydana gelen bir ısı akışı söz konusudur. Eğer kütle değişimi rüzgarsız bir ortamda ve yalnızca sıcaklık farkı nedeniyle meydana gelmişse termik konveksiyon, rüzgar yardımı ile meydana gelmişse dinamik konveksiyon olarak adlandırılır.
Sıcaklığın Yatay Olarak Dağılımı

Belirli zamanlarda aynı sıcaklık değerlerinin birleştirilmesi sonucu oluşturulan eğriler yardımı ile olmaktadır. Bunlara isoterm denir.
  1. Gerçek İsoterm : Burada ölçüm yapılan istasyonların gerçek sıcaklık değerleri verilmektedir ve yükseklik durumları nedeni ile her hangi bir değişiklik yapılmamaktadır.
  2. Ayarlanmış İsoterm : Her türlü değerler deniz seviyesine ayarlanmakta haritalarda yükseltilere yer verilmemektedir.
Düşey Sıcaklık Değişmeleri
  1. Gradiyant Sıcaklık Değişimi : Atmosfer içerisinde yukarıya doğru bulundukça sıcaklık düşmeleri olmaktadır. Bu olaya gradiyant  sıcaklık azalması denir.
  2. Adiyabatik Sıcaklık Değişimi : Yükselen hava kütlelerinde oluşan hacim genişlemesi sonucu, soğuma alçalan hava kütlelerinde ise sıkışma meydana gelir. Diğer bir anlatımla hacim azalması sonucu bir ısınma oluşur. Bu olaya adiyabatik sıcaklık değişimi denir. Kuru hava koşullarında meydana geliyorsa kuru, nemli ortamda meydana geliyorsa nemli adiyabatik sıcaklık değişimi denir.
Atmosferin Isınması ve Atmosferin Isınmasını Etkileyen Etmenler

Atmosferin ısınmasını etkileyen etmenler;
  1. Yer küresinin özelliklerinden doğan etkenler: Güneşten gelen ışınlar yer yüzüne inerken, atmosfer içinde çeşitli şekilde değişikliğe uğramaktadır. Atmosferin bir an için yok olduğu kabul edersek yer küresinin atmosferin ısınmasındaki rolü şöyle ortaya çıkar.
    1. Güneş ışınlarının yere geliş açısı: Enerji şiddeti gelen radyasyonun yer yüzü ile yaptığı açıya bağlıdır. Açının 90° ye yakın olması oranında ısı ve enerji artar. Açı küçükse ısıda o derece azdır. Çünkü dike yakın gelen bir ışık o oranda az bir alanı aydınlatır. Eğik gelen ışınlar ise daha geniş bir yüzeyi aydınlatır, daha fazla bir yansımaya uğrar.
    2. Işınların aydınlatma süreleri : Işınların aydınlatma süresinin uzunluğu ile ısınma doğru orantılıdır. Bu süre her şeyden önce mevsimlere bağlıdır. Örneğim kuzey yarım küresinde ısınma yaz aylarında daha fazla, kış aylarında ise daha azdır.
  2. Atmosferden doğan etkenler : Güneşten gelen ısınların bir kısmı atmosfer bünyesinde alıkonulur. Böylece atmosfer azda olsa ısınır. Atmosfere gelen enerji 100 olarak kabul edilirse, dağılım yaklaşık şöyledir;
    1.  %25 Bulutlar ve atmosfer etkisiyle uzaya geçer,
    2. %25 Dağılma (Diffizyon)  ya uğrar,
    3. %15 Atmosfer tarafından emilir,
    4. %8 Yere çarpınca geri yansır,
    5. %27 Yeri ısıtır.
  3. Yer yüzü özelliklerinden doğan etkenler : Yer yüzünün özelliklerinden doğan etkenlerin en önemlisi ışığın yer yüzeyi ile yaptığı açıdır. Diğeri ise katı ve sıvı cisimlerin emme özellikleri ile bunların dağılımıdır. Yer yüzüne ulaşan ışınların çarpma açıları ise yamaç eğimlerine bağlıdır. Güneşe eğimi ise gelişi 90° yek yaklaşırken kuzeye eğimli olduğu durumlarda açı oldukça küçülür.
Hava Sıcaklığının Ölçülmesi
  1. Celcius Iskalası : Suyun donma noktası (0)°C kaynama noktası (100)°C olarak alınmıştır. 100 eşit parçaya bölünerek oluşturulmuş ıskaladır. (0-100=100)
  2. Fahrenhayt Iskalası : Buzun eridiği nokta (32) suyun kaynadığı nokta (212) sayısı yazılıp (32-212=180) eşit parçaya bölünür.
  3. Reomür Iskalası : Buzun eridiği nokta (0) suyun kaynadığı nokta (80) olarak belirlenmiştir ve (80) eşit parçaya bölünür. (0-80=80)
  4. Mutlak Iskalası : Santigrat derece (°C) sıcaklığına mutlak sıfır noktasının ilavesi ile bulunan ıskaladır. (A/273)
Toprağın Isınması ve Isı İletimi

Güneşten yer yüzüne inen ışınlarla öncelikle toprağın üst yüzeyi ısınır. Bu nedenle toprağın üst yüzeyi ile toprağın derinlikleri arasında sıcaklık farklılığı oluşur. Yüzeyden derinliklere olan ısı akımı, sıcaklık farkının büyüklüğüne ve toprağın ısı iletkenliğine bağlıdır.

Sıcaklığın Günlük Değişimi

Sıcaklık Yönünden Belirli Günler :
  • Eğer gün 25°C ve bunun üzerinde ise yaz günü, 30°C ve üzerinde ise tropik gün, -0,1°C ve daha düşük ise kış günü,
  • Günün en düşük sıcaklığı 24 saat içinde her hangi bir anda  0°C ve daha altına düştüğü günler donlu gün,
  • Günlük en düşük sıcaklık -10°C veya daha altına düştüğünde şiddetli donlu gün,
  • Sonbahar veya kışın ilk don tarihlerine ilk don,
  • İlkbahar ve son don tarihlerine ise son don denir.
Günlük Sıcaklık Değişimini Etkileyen Faktörler
  1. Atmosferde Günlük Sıcaklık Değişimi :
    1. Bulutluluk : Çok bulutlu bölgelerde bir taraftan günlük maksimum sıcaklığın değeri düşerken, diğer taraftan günlük minimum sıcaklığın değeri yükselmektedir. Çünkü bulut yeryüzüne gelen ışınlara bir engel oluşturduğu gibi, yer yüzünün geri yansıtılan uzun dalgalı ışınlarda atmosferin çok yukarı katlarına veya atmosfer dışına çıkmasını da azaltır. Kısaca bulutlu günlerde, maksimum sıcaklıkla, minimum sıcaklık değerleri birbirine yaklaşır. Maximum = Öğleden sonra, Minimum = Gün doğduktan sonraki an.
    2. Yağışlar : Yağışlar sıcaklığın günlük dalgalanmasını değiştirerek, örneğin ekvator bölgelerinde öğlenleri yağan serinletici konveksiyon yağışları bu bölgelerde en yüksek sıcaklığın öğleden önceleri meydana çıkmasına neden olur.
    3. Rüzgar : Deniz rüzgarlarının etkisinde kalan yerlerde, sıcaklık maksimum ve minimum sınırları birbirine yaklaşmış durumdadır.
    4. Enlem Derecesi: Kutup bölgelerinde sıcaklıktaki günlük farklılığı söz konusu olmasına karşın küçük enlem derecelerine günlük sıcaklık farklılıkları belirgin derecede ortaya çıkar. Bu bölgelerin ekvator dolayları olması gerekmekte ise de durum böyle olmayıp ekvator bölgesinde görülen sık bulutluluk buna engel olur. Günlük sıcaklık farklılığının en büyük olduğu yerler subtropik ve özellikle subtropik kurak bölgelerdir.
    5. Kara ve Deniz Dağılımı : Karalarda günlük maksimumla, minimum arasındaki fark denizlerdekine göre daha büyüktür. Çünkü, su karalara göre daha yavaş ısınır ve sahip olduğu ısı enerjisini daha yavaş kaybeder. (Karalar erken ısınır, erken soğur-Denizler geç ısınır-Geç soğur)
    6. Arazinin Tapografik Yapısı : Vadilerde soğuk hava birikimi oluştuğundan minimum sıcaklık derecesi daha düşüktür. Bunun sonucunda günlük sıcaklık farklılıkları daha fazla olur. Tepeli yerlerde ise gündüz ve geceleri ekstrem değerler elde edilmediğinden günlük sıcaklık farklılıkları daha azdır. Eğimin güney yamaca olduğu arazilerde gündüzleri ısınma fazla olduğundan günlük sıcaklık farkı kuzey yamaca göre daha fazladır.
  2. Toprakta Günlük Sıcaklık Değişimi : Günlük sıcaklık farklılıkları, toprak içerisinde atmosferden farklıdır. Aydınlanma durumu en fazla toprak üstü yüzeyinde etkilidir. Günlük sıcaklık değişimi en fazla toprak üst yüzeyinde meydana gelir. Ayrıca sıcaklık maksimum olduğu zamanla, ışık şiddetinin en fazla olduğu zaman (öğle saatleri) hemen hemen aynıdır. Toprak yüzeyinin minimum değeri ise güneş doğmadan kısa bir süre önce olur. Günlük sıcaklık değişimi aşağı toprak katmanlarına inildikçe azalmaktadır. Isının toprak alt katmanlarına iletimi kondiksiyon yoluyla olmaktadır. İlerleme hızı düşüktür, buna karşın havadaki ısı iletimi hızlıdır.
  3. Su Kütlesinde Günlük Sıcaklık Değişimi : Su yüzeyinde, toprak yüzeyi gibi fazla ısınma ve büyük bir günlük ısı değişmesi olmamaktadır. Suyun özgül ısısının yüksek olması nedeni ile suyun ısınması ve soğuması yavaş yavaş olmaktadır. Ekvator bölgesindeki suyun yüzeyindeki günlük ısı değişimi 0,3°C, 50 N enlem dairesinde ise 0,15°C'dir. Çok az farklılık gösteren su yüzeyi hava sıcaklığının değişiminde de oldukça etkilidir.
Sıcaklığın Yıllık Değişimi

Sıcaklığın yıllık değişim eğrisi, aylık ortalama sıcaklıklar yardımı ile çizilir. Bir yöreyi temsil edecek uygun yıllık sıcaklık eğrisinin çizilebilmesi için uzun yıllara dayanan gözlem sonuçlarının olması gereklidir. Bu eğriler o yörenin sıcaklık durumu hakkında kabaca fikir verir. Yalnız eğrinin yükselme ve alçalmasının güneşlenme şiddeti ile değiştiği açıkça görülmektedir.
Günlük sıcaklık değişimine etki eden bütün faktörler yıllık sıcaklık değişimine de etki eder. Yıllık sıcaklık farklılıkları ;
  • Güneş durumuna,
  • Enlem derecesine,
  • Deniz ve kara dağılımına göre farklılık gösterir.
Yıllık sıcaklık farklılıkları genel olarak, enlem derecelerine paralel olarak artmaktadır. Ancak en yüksek sıcaklık farkı kutuplarda oluşmayıp, yukarı enlem derecelerinin karasal bölgelerinde ve yüksek kısımlarda görülmektedir.
Tropik bölgelerde yıllık sıcaklık farkı güneş yüksekliğinin fazla değişmemesi nedeni ile azdır. Örneğin; 38° N enleminde ve karasal yörede sıcaklık farkları, 20°C iken, bu fark ekvator bölgesinin karasal yöresinde 7°C, kuzey kutbu yakınlarında, Sibirya'nın kuzeyinde en yüksek sıcaklık 70°C'ye kadar yükselir. (Max=+15 - Min = -51)
Su içerisinde, günlük sıcaklık değişiminde olduğu gibi yıllık ekstrem sıcaklık farkları karaya kıyasla daha azdır ve yıllık sıcaklık eğrisinin seyri daha yatıktır.
Su içerisinde ekstrem değerler Ağustos ve Şubat aylarında ölçülmektedir.
Ekvatorda yıllık sıcaklık farkı 2°C'dir. 20°N enleminden başlayarak bu fark artar ve 45°N enleminde 7° ye ulaşır. Buna karşın 45°N enleminde karasal yöredeki sıcaklık farkı 32°C'dir.
Toprak içinde yıllık sıcaklık değişimleri oldukça farklıdır. Günlük sıcaklık değişiminde sıcaklık farkının toprak derinliğine inildikçe azaldığı ve ekstrem değerlerin iletimin yavaşlaması nedeni ile büyük ölçüde geciktiğini görürüz. Ayrı değişimi yıllık değişimlerde de görürüz.

Yıllık Sıcaklık Farklarına göre Farklı Yıllık Sıcaklık Değişim Tipleri :
  1. Ekvatoral Tip (İç Tropikal Tip) : İç tropikal tipte yıllık sıcaklık dereceleri arasındaki fark çok küçüktür. Sıcaklıkların aylık ortalamaları 25-29°C'dir. Yıl içinde sıcaklık iki kez (Nisan-Ekim) en üst düzeye çıkar.
  2. Dış Tropikal Tip : Dış tropikal tip iki ayrı tipe ayrılır. Bunlar Hindistan tipi ve Sudan tipidir. Hindistan tipinin karakteri "Monzum Yağışları" tarafından belirlenir. En yüksek sıcaklık yağış periyodundan önce meydana gelir. Yağış periyodundan sonra daha zayıf ikinci bir sıcaklık maksimumu meydana gelir. Sudan tipinde  yaz yağışları nedeni ile sıcaklık düşmekte ve bu nedenle bu tipte de sıcaklık iki maksimum değere ulaşmış olmaktadır.
  3. Subtropik Tip : Bu tipte yazı maksimuma doğru düzenli bir çıkış ve yaz maksimumundan sonra da düzenli bir sıcaklık inişi görülür. Okyanus maksimumundan sonra da düzenli bir sıcaklık inişi görülür. Okyanus etkisi olan yerlerde maksimum sıcaklık sonbahar aylarına doğru kayar.
  4. Ilıman Bölge Tipi : Bu tipte yıllık sıcaklık farklılıkları daha belirgindir. Özellikle karasal bölgelerde bu belirginlik iyice artar. Okyanus etkisinde bulunan yerlerde ise sıcaklık maksimum değerine daha geç erişir.
  5. Subpolar Tip : Yaz mevsiminin kısa olması nedeni ile sıcaklık yükselmesi geç başlar. Fakat yaz aylarında günün uzun olması sonucu sıcaklık yükselmesi birden bire artmaktadır. Yaz periyodunun sona ermesi ile geceleri çok uzamakta ve sıcaklık düşüşü de aynen yükselmede olduğu gibi ani olmaktadır. Okyanus etkisi olan yerlerde sıcaklık dalgalanması karasal alanlara göre daha küçüktür.
  6. Polar (Kutup) Tipi : Bu bölgelerde sıcaklık dalgalanmaları beklenen kadar büyük değildir. Yaz aylarında güneş ışınlarının kesiksiz olarak bu bölgelere gelmesine karşın büyük bir sıcaklık yükselmesi görülmez. Çünkü kışın biriken karların erimesi büyük miktarda ısı tüketir. Karasal lık ve okyanus etkisinde bulunma arasında büyük bir fark yoktur.
Sıcaklık ve Bitki

Günlük sıcaklık değişimlerine termoperyot denir.
Hava sıcaklığı genelde gün içerisinde öğleye kadar artar ve bu sırada nispi nem düşer. Öğleden sonra bunun tam aksi olur ve sıcaklık düşer, nispi nem artar. Bu sıcaklık değişimlerinde bitkiler gelişmelerini tamamlayabilmek için gündüzleri yüksek, geceleri ise düşük sıcaklık ister. Mesela domates bitkisinin en yüksek ürün verdiği gündüz sıcaklığı 26,5 °C ve gece sıcaklığı 17-19°C olarak belirlenmiştir.
Bitkilerin bu şekilde gece ve gündüz sıcaklıklarında değişiklik istemeleri olayına veya bu sıcaklık değişimlerine gösterdikleri tepkiye termoperiyodizm denir. Bir bitkinin her hangi bir yerde yetişip yetişemeyeceği, yetiştirilebiliyorsa bunun ekonomik olup olmayacağına karar veren iklim elemanlarından en önemlisi "sıcaklık" tır. Sıcaklık ile bitki ilişkisi daha çok meteorolojinin bir alt dalı olan "Tarımsal Meteoroloji" ile ilgilidir.
Bitkilerin büyük kısmı 7 ile 38°C sıcaklıkları arasında optimum gelişmelerini sürdürürler. Bu sıcaklığın üstünde ve altında bitkilerin biyolojik faaliyetleri durur.
Yüksek sıcaklığın zararları; Polenler kurur, büyümede durma ve solgunluk olur.
Düşük sıcaklığın zararı ise donun meydana gelmesidir.
Bitki gelişmesi soğukların sona ermesi ve sıcaklığın artması ile başlar. Bitkilerin familya, cins, tür ve çeşitlerinin sıcaklık istekleri birbirlerinden oldukça büyük farklılıklar göstermektedir.
Bitkilerde gelişmenin en fazla olduğu sıcaklığa "optimum sıcaklık derecesi" denir. Sıcaklık optimum sıcaklıktan fazla ise bitkide gelişme önce durur. Sonra canlılık kaybolur.
Yüksek sıcaklıklar bitkide büyümeyi durdurur ve genellikle aşırı buharlaşma ve evaporasyon nedeniyle solma şeklinde kendini hissettirir. Düşük sıcaklıkların tarımsal açıdan önemi büyüktür. Her bitkinin dayanabileceği farklı düşük sıcaklıklar vardır. Tarım bakımından önemli olan düşük sıcaklıklar sıfır derecenin altında olduğu zamanki sıcaklıklardır ve bunlar "don" olarak tanımlanır.
Bitkilerin dona karşı duyarlılıkları fenolojik devreleri ve bitkinin organları ile bağlantılıdır. Örneğin, zeytin ağaçları -10°C' ye kadar dayanabilirken, turunçgiller ancak birkaç saat böyle bir sıcaklığa dayanabilirler.
Aynı şekilde meyve ağaçlarının gövdesi -15°C' ye kadar dayanmasına rağmen, örneğin şeftali ağacının çiçekleri -2 - 2°C'ye, kayısı -3 - 3°C'ye ve kiraz da -2 - 2°C'ye kadar dayanabilir.
Devamını oku »