Organik Tarımın Tarihçesi

Ülkemizde 01.12.2004 yılında 5262 sayılı kanunla organik tarım kanunu çıkarılmış ve bu kanun 2005 yılında tekrar düzenlenmiştir. Değişik sektörlerde görev yapan gönüllülerce 1992 yılında (ETO) Ekolojik Tarım Organizasyonu derneği kurulmuştur. Bu dernek Türkiye'nin muhatap olarak kabul ettiği tek organizasyondur ve amacı ekolojik alandaki temel bilgilerin verilmesidir. Unutulmaması gereken konu ise konvansiyonel ve ekolojik tarım sistemindeki temel yaklaşım farkıdır.

Konvansiyonel Tarım (kısa süreli ilerleyemeyen) : İlaç ve kimyasal gübrelemenin yapıldığı bizim kullandığımız ilkel tarımdır. Konvansiyonel tarımda geçerli olan lepo sisteminde her sorun tek tek ele alınıp çözümler birleştirilerek resim tamamlanır.
Ekolojik (Organik) Tarım : Ekolojik tarımda ise ilaç ve kimyasal gübreler kullanılmaz. Tamamen doğal yöntemler kullanılır. Burada resim önce tüm incelenip bütünsel bir yaklaşımla üretilir ve uzun yıllara yönelik planlama yapılır.
Sürdürülebilir Tarım : Geleceğin tarım yöntemidir. Yani ilerleyebilir tarımdır. İkiye ayrılır.
  1. Organik Tarım
  2. Topraksız Tarım
Her geçen gün dünya nüfusunun artması, ayrıca üretim alanlarının daralması, fabrika atıklarının yarattığı sorunlar, aşırı gübreleme vb. çevre sorunları insanları daha yoğun konvansiyonel tarıma yönlendirdi. Buharlı makinaların keşfi ile başlayan sanayi ve teknolojideki hızlı ilerlemeler birim alandan daha fazla ürün almak için sentetik kimyasal gübrelerin ve bitki korumayı daha mükemmelleştirmek için sentetik kimyasal ilaçların kullanımını ön plana çıkarmıştır. Bunların tek yanlı kullanımında ortaya çıkmaya başlayan sakıncalar ileri görüşlü bazı tarımcılar tarafından terk edilmiştir. Söz konusu tarımcılar maximum verim almayı ve bunu ucuza mal etmeyi düşünen fakat doğada meydana gelen tahribatı hiç dikkate almayan bu gidişin durması gerektiğini anlamıştır ve tarımın sürdürülebilmesi için ekolojik (organik-biyolojik) tarım adı altında alternatiflerini ortaya koymuşlardır.
1970' lerdeki açlık sorununa çözüm olarak "Yeşil Devrim" olarak anılan tarım politikaları oluşturulmakla birlikte asıl sorunun üretim miktarı değil paylaşımdan kaynaklandığı da ortaya çıkmıştır. Bu gelişmelerin sonucunda alternatif bir üretim sistemi olan ekolojik tarım ortaya çıkmıştır.
Ekolojik ürünlerin ticari olarak önem kazanmaları ile üretimden tüketiciye kadar uzanan zincirde bazı kuralların konması zorunlu olmuştur. Bu alanda lokomotif görevi yapan Avrupa topluluğu ülkeleri öncülük yaparak bitkisel üretimi şekillendiren ve pazara sunulmasını düzenleyen yönetmelik ortaya çıkarmışlardır. Ülkemizde de Tarım Bakanlığına düzenleme yetkisi veren yönetmeliğin "Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu" (İFAOM) tarafından bu "Temel İlkeleri" "Temel Standartlar" olarak revize edilmiştir.
Ekolojik tarımda güdülen amaç;  Öncelikle kötü gidişi durdurmak ve mümkün olduğunca çevreyi, insan sağlığını tehlikeye düşürmeyen onları sağlıklı ürünlerle besleyen bir hale getirmektir.
Organik tarımda bitki besleme ve koruma en az konvansiyonel üretim kadar önemlidir. Konvansiyonel üretimde birinci hedef verim iken organik tarımda birinci hedef kalitedir.
Azotlu gübrelerin yer altı sularına karışması doğal suların ve yer altı sularının kirlenmesine neden oldu. Ayrıca tarımda hibrit tohum ve kimyasal ilaçlar kullanıldı ve 1950'li yıllarda yeşil devrim politikası gerçekleştirildi. Bütün zararlılara DDT kullanılmaya başlandı ve eskisinden daha büyük kayıplar ortaya çıktı. Bundan sonra ilaç sektörü büyük bir patlama gösterdi ve ilaç, pestisit vb. kullanımı artmaya başladı Ardından çok yoğun gübre kullanımı başladı ve doğal ortam kalmadı. Bu nedenle organik tarıma ihtiyaç duyuldu.